-
Dört Anlaşma
“Toltek Bilgeliği ile Hayatı Sadeleştir: 4 Anlaşmayla İç Huzura Yolculuk” Hayat bazen üstümüze üstümüze gelir. Bir bakmışız, kelimelerimize, hislerimize, ilişkilerimize hakim olamaz hale gelmişiz. Peki ya hayatı sadeleştirmenin ve daha huzurlu yaşamanın bir yolu olsaydı? Toltek bilgeliğinin ışığında, Don Miguel Ruiz bize sadece dört temel anlaşmayla hayatımızı nasıl kolaylaştırabileceğimizi gösteriyor. Belki de aradığımız cevaplar, düşündüğümüzden çok daha basit. İşte o dört anlaşma: 1. Kullandığın Sözcükleri Özenle Seç. Sözcükler sadece iletişim araçları değildir; onlar aynı zamanda yarattığımız büyüdür. Yazar, en tehlikeli kara büyünün “dedikodu” olduğunu söylüyor. Dedikodu yaptığımızda hem başkalarını hem kendimizi zehirliyoruz. Sözlerimizi dikkatle seçmeye başladığımızda hayatımızda gerçek bir dönüşüm başlar. Çünkü kullandığımız her kelime, hem bizim hem de karşımızdakinin…
-
Alışmak ve İçsel Gücümüz: Dağlardan Bile Güçlüyüz
Yaratıcı, ölüm acısını önce dağlara vermiş. O heybetli koca dağlar bu acıyı kaldıramamış; sarsılmışlar, uğuldamışlar, parçalanmışlar. Sonrasında Yaratıcı, bu acıyı dağlardan alıp insanlara vermiş. İnsanlar bir gün ağlamış, iki gün ağlamış… Her geçen gün bu acıya alışmışlar. Sanırım biz insanların en büyük özelliği “alışmak.” Heybetli dağların bile kaldıramadığı bu acıyı, küçük insan bedenleri fiziksel olarak taşıyabilmiş. İnsanoğlu her şeye alışıyor. Ne kadar geçmeyecek, alışamayacağımız gibi gelse de, geçen her zaman bir bakıyoruz ki alışmışız… Unutmuyoruz ama alışıyoruz. Yaralarımız kabuk bağlıyor, acısı geçiyor mu, buna net cevap vermek zor. Ama hayat devam ediyor, biz yaşamaya, nefes almaya devam ediyoruz. Yediğimiz lokma kursağımızdan zor geçse de bir şekilde besleniyoruz. Uykularımız bölük pörçük…
-
Düşlere Ulaşmanın Sessiz Hikâyesi
Hayat, bir yolculuk…✨ Kimi zaman ayaklarımızın altında taşlar, kimi zaman gökyüzümüzde parlayan yıldızlar olur. Hepimiz bir yerlerden başlıyoruz, kimi zaman ne için yürüdüğümüzü bilmeden… Ama içimizde hep bir his var: Daha fazlası mümkün. Ve belki de o “fazla” dediğimiz şey, sadece bir düş kadar uzaklıkta. Diğerleri nasıl ulaşır düşlerine? Bu soruyu kendime defalarca sordum. Cevabını aradım, ama bir türlü bulamadım. Belki de yanıt, sorunun içinde gizliydi: Nasıl? Nasıl ulaşılır düşlere? Nasıl olduğunu bilmiyordum, ama bir şeyden emindim: Bir şekilde ulaşmalıydım. İlerlemeliydim. Emekleyerek, yürüyerek ya da koşarak… hiç fark etmezdi. Yeter ki ilerleyeyim. Çünkü elimizde olan, çoğu zaman farkında bile olmadığımız bir şey, başkasının düşü olabiliyor. Aynı şekilde, başkasının sahip olduğu…
-
Doğayı Dinle
Doğayı Dinle Anlatacak Çok Şeyi Var Sana Bazen hayat öyle bir noktaya gelir ki, ne yaparsan yap bir çıkış yolu bulamazsın. Düşünceler ağırlaşır, kalp daralır, omuzlar çöker… İşte böyle zamanlarda yönünü doğaya çevirmek gerekir. Çünkü doğa, insanın en kadim dostudur. Sessiz gibi görünse de anlatacak çok şeyi vardır. Gözlerini kapatıp kulaklarını açarsan, sana bir ömür boyu yetecek kadar öğüt fısıldar. Gökyüzüne bak. Bulutlar kararsa da, unutma ki arkasında hâlâ bir güneş parlıyor. Görmesen de orada olduğunu bilmek bile yetmez mi umut etmek için? Toprak, her zaman hazır seni kucaklamaya. Negatif düşüncelerini ona ver, yükünü hafiflet. Toprak alır onları, saklar en derinlerinde, bir gün besin olur, yeni yaşamlar filizlenir içinden. İşte…
-
Benim Tutunduğum Dal: ‘Sanat’
İnsanın varoluş olan ruhu, bir bedene giydirildiğinde somut bir hâl alır. Dünyada sayısız yol ve tecrübe doğrultusunda yaşadıklarımız, bizi biz yapan değerlere dönüşür. Yaşamımız boyunca sayısız acı, hayal kırıklığı, umutsuzluk ve ihanetle karşılaşırız. Alışık olmadığımız bu duyguları yönetmek kolay değildir; çoğu zaman bir girdabın içinde nefessiz kalırız. Sisli bir duman çıkış yolumuzu kapatır, gözümüzle göremediğimiz için bir kurtarıcı bekleriz. Oysa çıkış yolunun haritası, gönül gözümüzde saklıdır. Bizler her zamanki gibi sadece bakar, ama görmeyiz. İnsan olmakla birlikte, her seferinde bir teselli ihtiyacımız da doğar. Yaşam boyunca bizleri teselli edecek birilerine veya bir şeylere ihtiyaç duyar, bu arayışta çırpınırız. Çoğu zaman tutunacak bir dal, dayanacak bir gövde ararız. Peki, tutunduğumuz dal…
-
Akar Giderim Kalbimdeki Nehirle
Yaşadığımız gezegen bile dönüş halindeyken, varlığımızla büyük, Bedenimizle kum tanesi kadar küçücük olan bizler hayatın akışına nasıl karşı koyabiliriz ? Bu gerçekten her şeyde mümkün olabilir mi ? Hep diyorlar ya ‘Nasipten öte yol yok.’ Peki bu ‘nasibin kendisinin de bir yol olduğu’ anlamına gelmiyor mu ? Yolun sonunda elde etiğimiz şey, katettiğimiz yolun yanında çokta değerli olmuyor. İlerlediğimiz yolda, yolcu olarak çok fazla şey yaşıyor ve tecrübe ediniyoruz ki, en kıymetli şey yolun başındaki biz ile yolun sonunda ki biz arasında ki farkı oluşturabilmek. Yaşadığım hayat boyunca geçtiğim bütün yollardan bambaşka biri haline geldim. Yürüdüğüm yollar da her seferinde bir üst versiyonumu keşfettim, ruhum ve benliğim her yolculukta güncelleme…
-
Saii ve Seyir
Bu yaşıma kadar tek bir noktada durmuş hep gidenleri beklemişim. Sanki görünmez bir kafesin içerisinde kurtulmayı bekleyen bir güvercin gibi. Halbuki o görünmez kafese de kendimi ben hapsetmişim. Sonrasında hayat beni hiç istemediğim halde bilmediğim bir yere fırlattı.Bulunduğum yer bana yabancı, her şeyin sahte ve hayal kırıklığını öğrendiğim bir yerdi.Alışmak ve kabullenmek hiç kolay olmadı. Gördüğüm, duyduğum algıladığım her şey şüphe ve soru işaretleri ile doluydu. Bense olduğum yerde her şeyin sonlanmasını bekliyordum.Ne kadar bekledim bilmiyorum zaman ve gerçeklik algımdan ayrıldım bir süre. Sonrasında kurtarıcı o kelime çıktı karşıma. “Seyir…”Görür görmez ona tutundum.Küçük Prensin kendisini mutlu hissetmediği, arayış yolculuğuna çıkmak isteyip, kırlangıçlara tutunması gibi bende Seyir’e tutunmuştum.Biliyordum beni bu yerden kurtarıp güzel yerlere götürecek,…
-
İki Yumurtadan Biri Bir Gün Kırılacak
‘İki yumurtadan biri elbet bir gün kırılacak.’ Derdi her zaman babanem.Şimdi basamakları yavaşça inen dedemin arkasından bakarken bu birde bu sözler geliyor aklıma. Evet o iki yumurtadan biri kılmıştı. Sağlam olan (şuanlık) o yumurta 75 seneden fazladır aynı yastığa baş koyduğu, aynı yastıkta kocadıkları, hayat arkadaşı olmadan, o soğumuş yastığa tek başına baş koyuyordu. Ve kırılmış olan o yumurta bir bebek gibi bakıma muhtaç bir halde, sadece bizimle olan bedeni ile nefes almaya çalışıyordu.Yaşamak denilirse, kesik kesik nefes alıp vererek bir günü öbür güne haraketsiz bir şekilde deviriyordu. Ben Saime 23 yaşındayım (şuanda 28 yaşındayım), babanemin adını taşıdım, kendisi bu dünyadan göçtükten sonrada yaşatmaya başladım.Kırılmış olan o yumurta benim babanem.…