Yaşama Dair

Düşlere Ulaşmanın Sessiz Hikâyesi

Hayat, bir yolculuk…✨
Kimi zaman ayaklarımızın altında taşlar, kimi zaman gökyüzümüzde parlayan yıldızlar olur.
Hepimiz bir yerlerden başlıyoruz, kimi zaman ne için yürüdüğümüzü bilmeden…
Ama içimizde hep bir his var: Daha fazlası mümkün.
Ve belki de o “fazla” dediğimiz şey, sadece bir düş kadar uzaklıkta.
Diğerleri nasıl ulaşır düşlerine? Bu soruyu kendime defalarca sordum.
Cevabını aradım, ama bir türlü bulamadım.
Belki de yanıt, sorunun içinde gizliydi: Nasıl? Nasıl ulaşılır düşlere?
Nasıl olduğunu bilmiyordum, ama bir şeyden emindim:
Bir şekilde ulaşmalıydım. İlerlemeliydim.
Emekleyerek, yürüyerek ya da koşarak… hiç fark etmezdi. Yeter ki ilerleyeyim.
Çünkü elimizde olan, çoğu zaman farkında bile olmadığımız bir şey, başkasının düşü olabiliyor.
Aynı şekilde, başkasının sahip olduğu ama bizim ulaşamadığımız bir şey de bizim hayalimiz olabiliyor.
Benim en iyi bildiğim şey; vazgeçmemekti.
Sahip olmaya çalıştığım tek şeydi bu belki de: En iyi olduğum şeye tutunmak.
Çünkü bu dünya…
Nasıl bir düzene sahip, gerçekten bir adalet var mı, dualarımız nasıl karşılık buluyor bilmiyorum.
Hayatımın tam da bu evresinde, çok fazla sorum var. Ve pek az cevabım.
Her defasında, sorular yağmur gibi üzerime yağarken, nefesim kesilirken, sırılsıklam kalakaldığımda…
Yapabildiğim en iyi şeye sığınıyorum: Kabul etmek.
Cevabını bulamıyorsam, bulamıyorum.
Yoksa, yoktur. Hepsi bu. Her sorunun bir cevabı olmak zorunda değil.
Belki cevaplar hazır değil henüz. Belki ben hazır değilim.
Kendime böyle komutlar veriyorum. Kalbimi ve zihnimi böyle sakinleştiriyorum.
“İstemek” ilginç bir sözcük. Yoksunluğu anlatıyor aslında.
İçimizdeki boşluğu, hayalini kurduğumuz şeyi onunla ifade etmeye çalışıyoruz.
Ama belki de sorun istemekte değil, yoksun olmamızda.
Neyden yoksunuz hayatınızda? İçinizde eksik olan, tamamlanmayan ne var?
Neyi istediğinizden önce, neyin eksik olduğunu bilmek gerekmez mi?
Çünkü şifalanmak farkındalıkla başlar. Eksikliği tanımadan, hiçbir şey tamamlanamaz.
Ne istediğimiz değil, neden istediğimiz önemli. Kimi istediğimiz değil, neyi hissetmek istediğimiz.
Şu dönemde insanlar mutsuz. Çocuklar mutlu.
Çünkü insanlar hatırlatmaktan vazgeçmedi ama çocuklar hatırlamayı hiç bilmedi.
Ve biz… içimizdeki çocuğu unuttuk.
Kimse öğretmedi bize: “İçindeki çocuğu ihmal edersen, bir gün seni de ihmal ederler” diye.
Kimse söylemedi: “Kendindeki sevgiyi önce içindeki çocuğa ver, sonra dışarıya…”
Biz değerlerimizi başkalarına sunduk, kendi içimizdeki çocuğu aç bıraktık.
Ve sonra o insanlar, kendi içlerindeki çocuklara verdiler o değeri. Bizi bıraktılar.
Peki ya bizim o çocuk ne oldu? Belki de bu yazı, o çocuğa bir mektuptur. Bir özür.
Bir hatırlama. Ve yeniden başlama cesareti…
Belki de düşlere ulaşmak, onları elde etmekten çok, o yolda kendimize yaklaşmaktır.
Çünkü bazen en çok aradığımız şey, en derinde unuttuğumuz yanımızdır.
İçimizdeki çocuğa uzattığımız her sevgi, her anlayış, bize ait olan o eksik parçaları bir araya getirir.
Ve belki de en güzel düş, bir gün aynaya bakıp şunu diyebilmektir:
“Artık tamamım. Çünkü kendimi hatırladım.”
Her birimizin yolculuğu eşsiz. Düşlerimiz farklı olsa da hislerimiz ortak.
Eğer bu satırlar sana da içindeki çocuğu, eksik bir yanı, unuttuğun bir duyguyu hatırlattıysa…
Belki de sen de o düş yolcususun.
Ve unutma, o yol sessiz olsa da senin adımların her zaman anlam taşır.
Kendine nazik ol. Ve hayaline biraz daha yaklaş…✨

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir